9. Sınıf
1-Turnuvalarda sınıf voleybol takımında yer aldım.
2-Basketbol oynamayı öğrendim.
3-Matematik'ten 92 ortalama getirdim.
4-Okulun dans kursuna gittim.
5-Soma faciası ve Berkin Elvan için okulda protesto yaptım ve arkadaşlarımla okula gelmeme kararı aldık.
6-Manyas Kuş Cenneti'nde muhteşem bir fotoğraf çektim.
10. Sınıf
1-8 Mart'ta Kadın Hakları ve Kadına Şiddet konulu bir sokak röportajı yaptım.
2-İlk kez elle tutulur bir şeyler yazdım.
3-8 ay tiyatro kursuna gittim. Gösteriye bir ay kala, insanlara tahammülüm kalmadı ve bıraktım.
4-Astroloji'de profesyonelliğe bir adım daha yaklaştım.
5-Bugünkü kişiliğimi yaratan olaylar yaşadım.
6-Matematik'ten 14 aldım.
7-Bir buçuk ayda 6.5 kilo verdim.
11. Sınıf
1-1 sene süren depresyon dönemimden kurtuldum.
2-Verdiğim kiloları geri aldım.
3-Hayatımın en verimli ve geliştirici senesini yaşadım.
4-1 belgesel çektim.
5-2 kısa filmde oynadım.
6-Cahil, egoist, baskıcı insanlara başkaldırım. Saçmalıklarını yüzlerine vurdum.
7-Küçük Prens etkinliğine katılıp ilkokul çocuklarıyla dans ettim, oyun oynadım, mektup yazdım.
8-Yaratıcı Yazarlık Atölyesi'ne gittim.
9-B1 seviyesinde eğitim alan en genç kursiyer oldum.
10-Öğretmenlerimle alay etmem ve okul işlerini engelleyecek davranışlarda bulunmamdan dolayı disipline gittim. (YGS denemesini çözmedim.)
11-Pecha Kucha tekniği ile sunum yaptım.
16'lık
6 Mayıs 2016 Cuma
3 Mayıs 2016 Salı
Yaren Kaçıyor Gamla Keder Kovalıyor
Kurduğum hayallerin kırıkları zihnimi, yüreğimi kanatıyor. Artık yine kırılır da beni kanatır diye hayal kurmaktan korkuyorum. Umut etmekten, inanmaktan, güvenmekten... Benim üzerimden beş altı tane "hevesi kursağında kalma hikayesi" çıkardı. Belki birkaç tane de güvenmenin zararlı üzerine seminer verilirdi, bilemiyorum. Yine de her şeye rağmen ne yapıyoruz? "Fuck off." deyip önümüze bakıyoruz. Bugün akşam saatlerinden itibaren yaşadığım gerginlikleri, üst üste öğrendiğim bir sürü şeyi hayatımın kara listesine ekliyorum. Yarın artık bu kara listeyi ateşlerde kül etmenin vaktidir. Ateşlerde kül edip, küllerini Üsküdar'da kafama yetmişlik rakı dikerken denize atmanın vaktidir. Melale boğulmanın ne anlamı var değil mi? Hem neydi Jüpiter'in kanunu: Sanatçılar hariç kimse hüzünlü olamaz.
28 Nisan 2016 Perşembe
Yazmayı Bitirdiğimde Başlık Bulamayacak Kadar Sinirli Olduğum Bir Sayfa
"Bugün nihayet 1984'ü okumaya başladım ve fark ettim ki bir oturuşta 70. sayfaya ulaşmışım.
Kitap, 70 sayfadan anladığım kadarıyla yazar Orwell'ın Hayvan Çiftliği adlı diğer kitabında işlenen kurgunun farklı bir versiyonu. Bir devrim yapılıyor, her şeyin çok güzel olacağı sanılıyor ve çok geçmeden, gelen gideni aratmaya başlıyor. Hayvan Çiftliği'ndeki Napoleon ve Büyük Birader, kurulmuş düzendeki en güçlü, en kudretli ve son sözü söyleyen kişi. Snowball ise 1984'un Goldstein'i.
Beraber çıktıkları yolda, amacından sapan Yoldaş'ın gözüne bir perde iner, egosuna kibrine yenik düşer ve diktatör bir yönetici olup çıkar. Ona karşı çıkanlar ise hainlikle, kötülükle suçlanarak nefret odağı haline dönüştürülür.
Kitapta her gün, tele-ekran adı verilen alıcılarda, İki Dakikalık Nefret adlı bir görüntü yayınlanır. Gerçek olduğu kanıtlanamamış bazı olaylardan bahsedilir ve insanlar hipnotize olmuş gibi, yine varlığı belirsiz Goldstein'i ve ordusunu izlerler. Aralarından birkaçı tepinmeye, bağırmaya, nefretini kusmaya başlar ve her yandan izlendiğini bilen insanlar, sürüye ayak uydurmak zorunda hissedip, diğerleri gibi öfke nöbetleri geçirirler.
İçten içe hepsinin, kustuğu nefretin bir parçası, belki de hepsi Büyük Birader içindir. Ondan deli gibi korkmalarına, yalanlarla beyinleri yıkanmasına ve neyin gerçek neyin doğru olduğunu ayırt edememelerine rağmen, zihinlerinin bir köşesinde hala Büyük Birader'in ne yaptığının farkındadırlar. Hatta kitapta bize tüm bunları gösteren Winston, buharlaşmayı göze alarak içindeki bastırılmış isyanı kağıda döker. Yüzlerce kez "Kahrolsun Büyük Birader" yazar.
Tahminimce, Okyanusya'da yaşayan herkes Winston gibi çelişki içinde yaşıyor. Bir yandan ona boyun eğip, sabah egzersizlerindeki en ufak bir hareketi bile es geçmeye cesaret edemezken, bir yandan, kimse tarafından izlenmediklerini düşündükleri zamanlarda Büyük Birader'e nefretlerini haykırıyorlar.
Kitaptan başımı kaldırdığımda bir düşündüm de, hayatımızda gerçekten o kadar çok Büyük Birader var ki bu beni korkutuyor. Polis olan babamın aylar, yıllar önce söylediği, bilgisayar ve telefon kameralarımızdan her an izlenebileceğimiz gerçeği var bir de. Neredeyse bir senedir, laptop kamerama yapıştırdığım post-it sayesinde karşısında rahatça oturabiliyorum. Burada Büyük Birader kim, bilemiyorum. Devlet, devlet insanı, iş insanı, insanları...
Ama en basitinden okulumdaki Büyük Biraderleri biliyorum; evimdeki Büyük Birader'i, annemi biliyorum.
Okuduğum bölümlerde, Büyük Birader yönetimini ve şuurunu kaybeden, cehalet pençesinde çürüyen halkı tanıdım. İlerleyen sayfalarda Winston'ın düştüğü çelişkiden kurtulup doğru yolu bulacağını, tele-ekrandan gizli diğer insanlarla fikirlerini paylaşacağını, bu fikirlerin yayılacağını ve Büyük Birader'in devrileceğini umuyorum.
Ayrıca Büyük Birader olarak tanıdığımız koca bıyıklı adamın, aslında sadece sıradan bir adamdan ibaret olduğunu ve bu düzeni kuran birçok kişi olduğunu düşünüyorum. Aynı zamanda her ne kadar distopya olarak geçse de hepimiz biliyoruz ki, bu kitap en az
realist bir kitap kadar gerçeği yansıtıyor."
Bu yazıyı ne zaman yazmışım hatırlamıyorum, yayınlamayı unutmuşum maalesef. "Ah, masum yavrucuğum." diyorum o günlerdeki Yaren'e, "Ne kadar da safsın, bu kirli dünyadan nasibini almadığın nasıl belli."
Yakında ben de nasibimi alırım ama eminim. Son zamanlarda öyle Büyük Birader'ler türüyor ki, say say bitmez. Ama ben sayabildiğim kadarını sayacağım.
1- Annem: Kendisi her an, her yerde ne yaptığımı, kiminle olduğumu, ne yiyip içtiğimi bilmek istiyor. Dışardayken devamlı arıyor bu yüzden. Evde rahat mı duruyor sizce? Asla! Odamda olmamı katiyen istemiyor; sürekli gözünün önünde, neşeli, mutlu ve güleç olayım... Okuldan çıkıp direk eve geleyim, akşam yemeğini aksatmayayım, erken yatayım... Bir de bana biraz özgürlük hakkı tanıdığında -sağ olsun- yaptığı çok büyük bir şeymiş gibi minnet bekliyor.
Anneciğim, meleğim, seni ifşa ettiğim için özür dilerim fakat kabul et. Sen bir Büyük Birader'sin.
2- Mehmet Yayla: Ah benim özgür blogum, canım blogum... Anlatacaklarımı kaldıramayabilirsin lakin, gözünün önündeki perdeyi kaldırıp, seni hayatımın gerçekleriyle tanıştırmamın vakti geldi. Hayatım güzel kitaplar, müthiş şarkılar ve iyi insanlarla sınırlı değil. Bu yazımı okusa beni odasına çağırıp sayısız şey yapacak olan -saatlerce vaaz vermek, kafa ütülemek, vereceği cezaları saymak, direk cezayı vermek, babamı çağırıp bana ahlak dersi vermesini tavsiye etmek, anarşist olduğumu söyleyip dehşete düşmek, beni doğru yola çekmek için Risale-i Nur okutmak vs.- insanlar da var.
Okul müdürüm bir diktatör. Okula istediğim saatte gelme hakkım olmasına rağmen, arkadaşlarımla dördüncü ders okula geldim diye bize saatlerce nutuk çekti. Dar pantolon giymemize izin verdiği, bu yüzden kınama cezası vermediği için minnet bekledi. Annemiz babamın ateist bile olsa onlara saygılı olmamızı, KENDİSİNE DUYDUĞUMUZDAN BİLE ÇOK annemize babamıza saygı duymamızı söyledi, lütfetti. Arkadaşlarımın yapacağı gösteride sadece ilahi söylemelerine izin verdi. Öğretmenimizin yaptırdığı ilginç ve ilgi çekici bir etkinliği, siyasi içerik olabileceği gerekçesiyle iptal etmek istedi. Her kurala çılgınlar gibi bağlı olan adam, kendisiyle aynı siyasi görüşe sahip olduğu için, bir öğretmenimizin kuralları ihlal etmesine göz yumdu, yumuyor.
3- Sevgililer/Eşler: En tehlikelisi bu işte. Farkında olmuyor insanlar blogcuğum fakat, "korumacılık, kıskançlık, sevgi" kavramları altında ne Büyük Birader'ler doğuyor bir bilsen...
"Son görülmen neden kapalı?", "Son görülmen gece 03:55, o saatte ne işin vardı?", "Kiminlesin? Hemen fotoğraf at."
Arkadaşlarımın çoğunun sevgilisi var, ya da oldu. Hepsinin yaşadıklarına, sanki ilişkilerinin içindeymişim gibi tanıklık ettim. Sürekli birbirleri üzerinde baskı kuruyorlar, yasaklar getiriyorlar. Bir yere gitmeden önce sevgilisinden izin alıyor insanlar, onu ikna ediyor önce. Neden? Çünkü kıskanır, çünkü o kadar sahiplenmiş ki sevgilisini, yeni bir insan görmesine katlanamıyor.
Ailesinin koymadığı kuralları koyuyor bu sevgili. Çok sevdiği ve çok sevgi kıskançlık getirdiği için, aşkısının sosyal medya hesaplarına giriyor, hemcinslerini teker teker engelliyor. Sonra kızıyor bir de bu sevgili, her şeyde hesap soruyor.
Sonra arkadaşlarım soruyor bana, "Neden yalnızsın?" Onlara cevabımı şimdi vereceğim: Hayatımda yeterince Büyük Birader var zaten. Bir tane daha, üstelik kalbimi açacağım bir Büyük Birader istemiyorum.
19 Nisan 2016 Salı
Winston'a Mektup
Sevgili Winston, 352 sayfalık maceramızda, bir an olsun pes edeceğin aklıma gelmemişti. O'Brien denen kanı bozuğa hiçbir zaman güvenmemiştim ve açıkçası senin o "Bir gün karanlığın olmadığı yer buluşacağız." rüyasını görmene onun sebep olduğunu düşünüyorum. Eminim bir yolunu bulup aklına yerleştirmiştir.
Sen Julia'yı ateşe attığında, "Bana değil, ona yapın işkenceyi!" dediğinde hala umudum vardı. Hatta her şey bittiğinde, sen diğer parti yandaşlarıyla birlikte tele-erkan izlerken bile umudum vardı. Ta ki kitabın son cümlesine kadar. Ne demek, "Büyük Birader'i çok seviyordu."? Bunu bize nasıl yaparsın?
Sırf egosundan bizi odasına çağırıp, "Size şu cezayı verebilirim, size bu cezayı da verebilirim. Bana saygı duymazsanız, okuldan uzaklaştırma alırsınız." diyebilen bir müdüre ve yine sırf egosundan, sırf elindeki bir gram gücü kanıtlamak için beden dersinde kısa film çekerken elimizden telefonlarımızı alıp, "Ders saati içinde çekim yapamazsın." diyen ve ödevimizi sabote eden öğretmenlere sahip bizlerin umudunu nasıl tüketirsin? Ben sende kendimi görmüştüm oysaki.
Neyse, artık senin üstüne yüklenmenin bir manası yok. Sana güzel bir haberim var. Edebiyat öğretmenimiz bize birkaç hafta önce ütopya yaratmamızı söyledi. Gördüğüm kadarıyla hepimizinki epey güzel ve sana uygun -sadece bazılarına Müslüman ve Türk olmadığın için giremezsin.- Ama emin ol, çok mutlu olacağın ülkeler, gezegenler keşfettik. Sana benim ütopyama, Jüpiter'e gelmeni öneririm.
Jüpiter çok rahat ve mutlu bir yer, üstelik Julia ve senin için ideal. Buraya gelir gelmez, Hüzün Nakil Merkezi'ne gideceksiniz ve ne kadar acınız, derdiniz varsa merkeze teslim edip, sadece güzel duygularla yeni bir hayata başlayacaksınız. Burada sadece sanatçıların hüzünlü olma şansı var. Eğer diyorsan ben bir sanatla uğraşacağım, kendimi resme, edebiyata, müziğe adayacağım, hemen istediğin derecede hüzün nakli gerçekleştirilir.
Burada herkes özgür lakin, belirli kurallar da var elbet. Birini bile ihlal edeceksen eğer, orada Düşünce Polisi tarafından infaz edil daha iyi.
1. Kural: Jüpiter'e girerken ırkını sınır dışında bırakacaksın.
2. Kural: Eğer bir 'şeyi' dini, geçmiş ırkı, cinsiyeti, fiziksel görünüşü yüzünden yargılar, aşağılar, üzerinde baskı kurmaya, ötekileştirmeye çalışırsan, Hüzün Nakil Merkezi'nde aşırı hüzün yüklemesine maruz kalırsın ve bu hüzün seni intihara sürükler.
3. Kural: Jüpiter'de sabit fikirli olamazsın, insanlarla anlaşmaya çalışacaksın ve fikirleri ne kadar saçma gelse de saygısızlık etmeyeceksin.
Eğer bu basit kurallara uyabilecekseniz ve ben bir yolunu bulabilirsem, birkaç hafta içinde Jüpiter'de olacaksınız. İsterseniz diğer arkadaşlarımın da ütopyalarına bakabilirsiniz. Gelecek mektubumda bunlardan bahsedeceğim.
Sevgilerle,
Yaren.
Julia'ya Mektup
Sana sitem edeceğimi ve "Neden bu kadar çabuk pes ettin?" diyeceğimi sanıyorsan yanılıyorsun. Güçlü görüntünün altında, aslında ne kadar dayanıksız ve zayıf biri olduğunu hepimiz biliyorduk. Sorun değil, ben seni zaten öyle sevdim. En azından çabaladın çünkü. Elinden gelenin fazlasını yaptın.
Sana verebileceğim hiçbir tavsiye yok maalesef. Eğer başınıza bu felaketler gelmeden önce yazıyor olsaydım bu mektubu, sana bir soru soracaktım sadece. Koskoca Dünya'da, lanet olası Okyanusya'dan başka bir yer yok mu da, siz bir yolunu bulup kaçamadınız ülkeden?
Bu mektubun eline geçmesi için her yolu deneyeceğim. Eğer amacımda muvaffak olabilmişsem ve şu an bu satırları okuyorsan, benim için endişelenmene gerek yok. Benim yaşadığım ülkede, Jüpiter'de Düşünce Polisi ve Büyük Birader yok. Herkes istediğini düşünmekte ve yapmakta özgür. Jüpiter hakkında daha ayrıntılı bilgiyi, Winston'a yazdığım mektupta vereceğim.
İlk fırsatta ikinizi de yanıma aldırmaya çalışacağım.
Sevgiler.
Yaren.
Biten Bir 1984
Dikkat! 1984 spoilerı yemek istemeyenler, lütfen yazının geri kalanını okumasınlar. Saygılarımla...
Kitabı bitireli üç hafta oluyor, fakat bir türlü oturup hakkında bir şeyler karalama fırsatı bulamadım. Bugün 11-F'de düzenlenen 4. Geleneksel Yeme İçme Partisi'ne katılamadım ve ne kadar hüzünlü şey varsa aklıma geldi. Bu hüzünlü şeylerden biri de, 1984'ün sonuydu.
Allah'ım, neden, neden ve neden? Neden böyle oldu? Bu kitabı okurken içimde o kadar büyük bir umut, öyle derin bir inanç vardı ki, Winston ve Julia'nın Büyük Birader'i alt edeceğine neredeyse emindim. Zaten büyük insanları hep küçük sanılanlar alt ederdi ve Winston kitabın ana karakteriyse, bir şeyler değiştirmiş olması gerekirdi, değil mi?
Değiştirmedi işte, nefret ettiği, hor görüp küçümsediği insanlardan biri olup çıktı Winston. Keşke ölseydi. Çünkü bir insanın fikirlerini, inançlarını katletmek, kalbini durdurmaktan ve nefesini kesmekten çok daha korkunç.
5 Nisan 2016 Salı
Robotizm
Dünya dönüyor, insanlar değişiyor; çevremiz, yaşadığımız toplum, insanlar ve elimizden düşmeyen kıymetli telefonlarımız bir an olsun nefes aldırmıyor bize. Değişim, sürekli yeni yarattığı şaheseri sunuyor karşımıza ve içgüdülerimize ona sahip olma dürtüsünü iteliyor. Beyni günden güne otomatikleşen insanlar da, hiç düşünmeden,sorgulamadan, itelenen bu dürtünün kurbanı oluyor.
Whatsapp'a gelen mesajlardan uyuyamayan, aldığı uyku ilacı yüzünden uyanamayan, otobüsü kaçırdı diye işe, okula geç kalan, derdine de yine Whatsapp'tan yanan, kafası tertemiz gibi bir toplum oluşuyor. Hatta oluştu bile!
Kuş sesleriyle huzur içinde uyanan insanların yerini, kulak tırmalayıcı bir alarm sesiyle uyananlar aldı. Artık eve geliş saatimizi akşam dizimizin kaçta başlayacağı belirliyor. Ünlü bir mağazadaki ürünleri sırf indirimden yararlanabilmek için, aslında beğenip beğenmediğimize ya da işimize yarayıp yaramayacağına karar vermeden alıverir olduk. On sene önce tohumları bile ekilmemiş olan binlerce şey, şu an hayatımızın ayrılmaz parçaları.
Aslında o kadar eskiye gitmemize gerek yok; henüz birkaç gün önce ülkemizde telefonlara gelen yeni, muhteşem özellik 4.5G sistemi ile tanıştık. Telefonunuz 4.5G ile uyumluysa ne ala! Ama değilse de üzülmeyin, mağazalar çoktan 4.5G indirimine başladılar. Hemen gidin ve 12 ay taksit yaptırıp o 4.5G uyumlu telefonu alın!
Telefon sorununuzu çözdüğümüze göre sıra diğer probleme geldi. O küçük göğüslerle ve minik kalçayla daha ne kadar 'kendiniz' olarak yaşamaya devam edeceksiniz? Haydi sizi şöyle güzellik merkezimize alalım ve bir güzel Kardashian'laştıralım.
İşlemler biter bitmez, doğru AVM'ye! Yaz geliyor, geçen seneki bikininizi giymeyeceksiniz değil mi? Tabi ki giymeyeceksiniz; Instagram halkı sizi iki sene üst üste aynı bikiniyle görmek istemiyor çünkü.
Unutmayın, çağa ayak uydurmak istiyorsanız, kapitalizmin kölesi olmak zorundasınızdır.
Whatsapp'a gelen mesajlardan uyuyamayan, aldığı uyku ilacı yüzünden uyanamayan, otobüsü kaçırdı diye işe, okula geç kalan, derdine de yine Whatsapp'tan yanan, kafası tertemiz gibi bir toplum oluşuyor. Hatta oluştu bile!
Kuş sesleriyle huzur içinde uyanan insanların yerini, kulak tırmalayıcı bir alarm sesiyle uyananlar aldı. Artık eve geliş saatimizi akşam dizimizin kaçta başlayacağı belirliyor. Ünlü bir mağazadaki ürünleri sırf indirimden yararlanabilmek için, aslında beğenip beğenmediğimize ya da işimize yarayıp yaramayacağına karar vermeden alıverir olduk. On sene önce tohumları bile ekilmemiş olan binlerce şey, şu an hayatımızın ayrılmaz parçaları.
Aslında o kadar eskiye gitmemize gerek yok; henüz birkaç gün önce ülkemizde telefonlara gelen yeni, muhteşem özellik 4.5G sistemi ile tanıştık. Telefonunuz 4.5G ile uyumluysa ne ala! Ama değilse de üzülmeyin, mağazalar çoktan 4.5G indirimine başladılar. Hemen gidin ve 12 ay taksit yaptırıp o 4.5G uyumlu telefonu alın!
Telefon sorununuzu çözdüğümüze göre sıra diğer probleme geldi. O küçük göğüslerle ve minik kalçayla daha ne kadar 'kendiniz' olarak yaşamaya devam edeceksiniz? Haydi sizi şöyle güzellik merkezimize alalım ve bir güzel Kardashian'laştıralım.
İşlemler biter bitmez, doğru AVM'ye! Yaz geliyor, geçen seneki bikininizi giymeyeceksiniz değil mi? Tabi ki giymeyeceksiniz; Instagram halkı sizi iki sene üst üste aynı bikiniyle görmek istemiyor çünkü.
Unutmayın, çağa ayak uydurmak istiyorsanız, kapitalizmin kölesi olmak zorundasınızdır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)