25 Şubat 2016 Perşembe

Kürk Vahşeti

image"Karagül (Karakul/QaraQul) Orta Asya orijinli, evcilleştirilmiş bir koyun ırkıdır. Bazı araştırmalar bu ırkın MÖ 1400 yıllarından beri insanlarla yaşadığını göstermektedir. Orta Asya’ nın çöllerinden gelen ırk zor koşullarda hayatta kalabilme yetenekleri sayesinde tercih sebebi olmuştur.

Karagül koyunlarının kürk sektöründeki yeri belki de kürk gerçeğinin en acı yönünü bize gösterir. Karagül koyunlarından elde edilen “astragan” yüksek mali değere ve geniş pazara sahip kıymetli bir kürk tipidir.
Karagül koyunları tamamen kıvırcık bir kıl örtüsüne sahiptir. Ancak bu kıllar, yavrunun doğumunu takip eden üç günde kıvırcık formunu kaybetmeye, hızla düzleşmeye başlar. Kıl örtüsündeki düzleşme astraganın karakteristiğini oluşturan kıvırcık görünümü azaltacak, bunun sonucunda ise kürkün değeri düşecek, hatta yavru öldürülmekte geç kalınırsa kürk astragan olma özelliğini kaybedecektir.
Bunu önlemenin tek yolu vardır. Yavruları doğar doğmaz (en geç iki gün içinde) öldürmek!
Ancak istenen kalitede (!) astraganın üretilmesi için bu da pek yeterli değildir. Söz konusu olan kürk sektörü ise; daha arzulanır (!) bir ürün elde etmenin yolu daha acımasız olmaktan geçer. 
En kaliteli astraganı üretmenin formülü şudur:
Karagül anneleri gebeliklerinin son 15-30’ uncu günlerine girdiklerinde,  mevcut hapishanelerinden beyaz fayans kaplı soğuk ölüm odalarına getirilir, annelik ve yaşam hakları göz önüne bile alınmaksızın gırtlakları kesilir, hemen akabinde karnı boydan boya yarılan annenin doğmayı bekleyen yavrusu yatağından alınır ve yüzülür. Böylece en değerli (pürüzsüz görünümlü) astragan kürk elde edilmiş olur.
Her yıl bu yolda, dünyaya gelir gelmez ya da gelemeden öldürülen 4 milyon* Karagül olduğunu da eklersek vahşetin boyutunu tam olarak ortaya koymuş oluruz.
Bir astragan kürk Amerikan piyasasında 12.000$’ dan alıcı bulurken, “broadtail” diye adlandırılan (fetüsten elde edilen) mantoların fiyatları 25.000$’ a kadar çıkmaktadır.* Ülkemizde de astragan en pahalı ve en gözde kürk türlerinden biridir.
Bu vahşetten para kazanan ve ülkemizde de faaliyet gösteren markalar arasında Ralph Lauren, Fendi, Prada, Dolce & Gabbana bulunmaktadır.
*Sayısal bilgileri elde etmede Wikipedia ve Peta’ dan yararlanılmıştır."

Çoğumuzun maddi durumu değil bu markalardan alışveriş yapmak, kapısından geçmek için bile yetersiz, biliyorum. Ancak bu sadece buzdağının görünen kısmı. Maalesef, her kürk pahalı olacak diye bir kaide yok. Hepimizin evinde, montunda, anahtarlığında, ayakkabısında; köpek, kedi ve tavşan tüylerinden elde edilen kürkler mevcut. 
Eğer biz dikkat edersek, çoğu hayvanın dövülerek öldürülmesine, hatta bazılarının öldürülmeden derilerinin yüzülmesine engel olabiliriz. 
"Ben almasam katliam son bulacak mı?" diye soruyorsanız, evet bulacak. Unutmayın gelir sağlanmayan hiçbir iş devam ettirilmez.

Kaynak: http://kurkehayir.tumblr.com

24 Şubat 2016 Çarşamba

Merhaba Hüzün

Son bir kez pedala yüklendi küçük Mahir, tur bitmek üzereydi. Komşusu ve arkadaşı Umut'un henüz yeni aldığı bisiklete biniyordu. Umut paylaşımcı biriydi, bu yüzden arkadaşlarının hepsine, apartmanın çevresinde bir tur atma izni vermişti. Çoğu çocuk bunu yapmaz, yapsa bile karşılığında herkesten birer gofret isterdi.
Mahir apartmanın önünde toplanmış arkadaşlarının hemen yanında frene bastı. Keşke birkaç tur daha atabilseydi. Keşke kendine ait bir bisikleti olsa da, her gün saatlerce pedal çevirebilseydi.
Akşam ezanı okununca isteksiz adımlarla eve çıktı. Parmak ucunda yükselip, zorlukla yetiştiği zile bastı. Boynuna önlük asmış olan annesi açtı kapıyı. Nagihan Hanım oğlunu görür görmez feryat figan söylenmeye başladı. "Bu tişört ne böyle?" Eliyle Mahir'in ensesini ve tişörtünü kontrol etti. "Şuna bak, sırılsıklam! Ben sana demiyor muyum oğlum, koşuşturma, terleme diye?"
Annesi söylenedursun, küçük Mahir ayakkabıları bir çırpıda çıkardı, mutfağa gidip buz gibi suyu kafasına dikti.
"Oğlum, hasta olacaksın ba- Ay, yemek yanıyor!"
Oğlan bir süre sessiz sedasız annesinin yemek hazırlayışını izledi fakat ağzındaki baklayı çıkarması uzun sürmedi."Anne," dedi en sevimli haliyle. "Ben bisiklet istiyorum."
"O nereden çıktı şimdi?" dedi Nagihan Hanım.
"Umut'a almışlar, Mehmet'le Deniz'in de var." Mahir ayağa kalkıp annesine iyice yaklaştı. "Ben de istiyorum."
"Elalem bizi ilgilendirmez evladım."
"Anne lütfen!"
Nagihan Hanım elini beze sildikten sonra, yüzünde buruk bir ifadeyle diz çöküp oğlunun hizasına geldi. "Biraz bekle bakalım," dedi güven verici bir sesle. "Bu ay bir bitsin, o zaman düşünürüz."
Mahir mutlulukla gülümsedi, içi içine sığmıyordu. Gelecek ay bisikleti olacaktı! Üstelik daha haziran ayıydı, ekime hatta kasıma kadar bisiklet sürecekti. Sonra kış bitecek, bahar tüm sükunetiyle doğaya hükmetmeye başlayacak ve Mahir yine bisikletine kavuşacaktı. Üstelik o, bisikleti olmayan çocukların sınırsız tur atmasına izin verecekti. Hatta karşılığında bir gofret bile almayacaktı.
Geçenlerde gazetede gördüğü bisiklet reklamını kesip saklamakla ne iyi etmişti! Saklamasaydı gelecek ay onu nasıl bulacaktı?
Günlerce mahalledeki arkadaşlarına istediği bisikleti anlatıp durdu. Hepsine, teker teker binmelerine müsaade edeceğine dair söz verdi. Bir ay nihayet sona erdiğinde, Mahir soluğu annesinin yanında aldı. Fakat umduğu haber gelmeyecekti.
"Daha yeni buzdolabı aldık." dedi annesi "En iyisi sen harçlıklarını biriktir de öyle al bisikleti."
Mahir kafasını sallamakla yetindi. Hemen odasına gidip hesap makinesiyle uzun uzun uğraştı. Her hafta aldığı harçlığı biriktirirse, ekim gibi bisiklete yetecek kadar parası birikiyordu.
Günler, haftalar geçti; Mahir hiç taso almadan, gofret için istediği paraları kumbarasına atarak koca bir yazı devirdi. Okul açılmak üzereydi ve tahmin ettiğinden de kısa bir sürede bisiklet için gereken parayı neredeyse tamamlamıştı. Saydığı paraları kumbaraya geri atıp, gazeteden kestiği ilana bakarak uykuya daldı.
Ertesi sabah uyandığında kumbarasının yerinde yeller estiğini gördü. Odasında taş üstünde taş bırakmadı, tüm evi arşınladı ama metal kumbara ortalıkta yoktu.
Derken evin kapısından  gelen anahtar sesiyle annesinin de ortalıkta olmadığını fark etti. Koşarak hole gittiğinde, elinde poşetlerle Nagihan Hanım'ı gördü. Oğlan daha sesini çıkarmamışken, annesi hevesle konuştu. "Uyandın mı oğlum? Gel bak sana neler aldım!" Çantasını bir kenara attıktan sonra dolu poşetlerin birinden kahverengi bir kaban çıkardı, yüzünde geniş bir sırıtmayla oğlunun üstüne tuttu. "Yepyeni bir kaban! Kumbarandakilere biraz daha ekledim, kış geliyor eski montun küçülmüştü. Haydi, denesene!"
Mahir'in alt dudağı titredi. Genç yüreğinde hissettiği, göğsüne oturan bu ağırlık da neyin nesiydi? "Ama," dedi ağlamaklı bir sesle. "ama ben o parayla bisiklet alacaktı-"
Annesi sözünü kesti. "Kocaman adam oldun artık sen, ne bisikleti? Hem kabana daha çok ihtiyacın vardı."
Küçük omuzları çöktü, bir şey demeden kafasını salladı. Boğazındaki yumru konuşmasına izin vermiyordu. Zümrüt yeşili gözlerinin alev alev yandığını hissedince hemen odasına koştu. Yastığının altında sakladığı gazete parçasını çıkardı. Fotoğrafa bakarak, sessizce ağladı.

23 Şubat 2016 Salı

Vega - Elimde Değil

 Fazlasıyla gecikmeli keşfettiğim bu şarkı hakkında söyleyebileceğim pek bir şey yok aslında. Sadece dinlemeden ölmeyin.



Araftan Bir Not


Büyük Birader'in zavallı kölesi Winston Smith gibiyim bazen. Şüphe duyuyorum aklımdan; doğrudan, yanlıştan; gerçekten ve yalandan...
Hafızam bu kadar çabuk mu yenileniyor, yoksa ben hatırlayacak kadar önemsemiyor muyum? Varsayalım önemsemiyorum; neyin rüya, neyin gerçek olduğunu anlayamayacak kadar, yaşamı da mı önemsemiyorum?
Belki bizim Büyük Birader de, benim beynimi hamur yapıp oynuyordur, kim bilir...

20 Şubat 2016 Cumartesi






“Bu yol senin, ve sadece senin yolun. 

Başkaları seninle yürüyebilir, ancak senin için yürüyemez. “




BERFİN

Neşemiz, aydınlığımız, içimizdeki çocuk
Filizlenen umutlarımız ve çöreklenen
Hüznümüz berfu
Çocukların hasreti
Kimsesizlerin kabusu
Bedbin ruhların
Merhemi berfu
İşte geliyor 
Gökyüzünün efsunlu incileri
Yeryüzünde olmak için
Masumiyetin rengi